' HOŞGELDİNİZ '

HOŞGELDİNİZ buradan ayrılamayacağınızı temenni ederim iyi eğlenceler...


Bu Blogda Ara

16 Şubat 2010 Salı

Bu Dövmeler Diş İçin

Bu Dövmeler Diş İçin

Bu dövmeler dişine göre

Dövmenin sadece vücuda yapıldığını düşünenlere inat! Artık dövmeniz tam dişinizin kovuğuna göre!

Amy Winehouse'tan Prenses Diana'ya, David Beckham'dan Queen'e kadar hayranı olduğunuz birçok ünlünün yüzünü dövmenize yaptırabiliyorsunuz. Ancak bu bildiğiniz tür bir dövme değil! Tam dişinize göre!

51 yaşındaki dişçi Stewe Heward, tanesi 80 dolara dövme çılgınlığına yeni bir boyut kazandırıyor. Dişin üzerine yapılan kaplamaya çizilen ünlü resimlerinin son dönemlerde çok popüler olduğunu söyleyen doktor "İnsanlar genellikle ön dişlerine dövme yaptırıyor" açıklamasında bulunuyor.
İngiltere'de son derece revaçta olan diş dövmeleri, çok yakında dünyaya sıçrayacak gibi görünüyor.

Fas'taki evlerin kapıları neden mavidir?

Fas'taki evlerin kapıları neden mavidir?

Bu MAVİ kapılar,Fas'ın ünlü kapıları...Mavi olmalarının sebebi var.Çöl sebebiyle akrepler fazla.Ve bu da akreplere karşı alınmış bir tedbir.Zira akrepler mavi rengide kızıl olarak görüyormuş ve böylece evlerin kapılarıyla çölü ayırd edemiyorlarmış...






Matematik hilesi

Matematik hilesi
aşağıdaki yazılanları uygulayınız
1-)Ev telefonunuzun ilk 3 rakamini yazın (alan kodu kullanmayiniz) -
2-)Bu 3 basamakli sayiyi 80 ile çarpin
3-)çıkan sonuca 1 ekleyin
4-)çıkan sonucu 250 ile carpin
5-)cıkan sonucu Ev telefonunun son 4 rakamindan olusan 4 haneli sayı ile toplayın
6-)cıkan sonucu ayni 4 haneli sayl ile bir daha toplayın
7-)çıkan sonuçtan 250 çıkarın
8-)çıkan sonucu 2 ye bolun
we sonuca bakın bende çok saşırmıstım lütfen bilgisayarınız daki hesap makinesini kullanın kafadan denemeyelimm

Vücudumuzun En yararsız 9 Yeri

Vücudumuzun En yararsız 9 Yeri
* 20' lik dişleri

* Vücut kılları

* Sinüsler

* Erkek memesi

* Plica Semilunaris (üçüncü bir göz kapağı)

* Bademcikler

* Adenoidler (bezeler)

* Saçları diken diken eden (Arrector Pili Kası)

* Apandisit

Çok ilginç değil mi?

Satranç Nasıl Bulundu?

Satranç Nasıl Bulundu?

Satranç 570 – 600 yılları arasında Hindistan’da bulunmuş. Oyunu bulan Brahman rahibi Şah’a bir ders vermek istemiş. “Sen ne kadar önemli bir insan olursan ol, askerlerin, vezirlerin, adamların olmadan bir işe yaramazsın, hiçbir şey yapamazsın.” demek istemiş. Şah oyunu, mesajı beğenmiş ve “dile benden ne istersen (!)” demiş.
Rahip, Şah’ın alması gereken dersi hala almadığını düşünerek, bir ders daha vermek istemiş ve “Bir miktar buğday istiyorum” demiş ve devam etmiş: “Sana bulduğum oyunun 1. karesi için 1 tane; 2. karesi için 2 tane; 3. karesi için 4 tane; 4. karesi için 8 tane; 5. karesi için 16 tane; … ve böyle her karedeki buğday sayısının iki katı olacak şekilde buğday sayısının hesaplanmasını ve bana verilmesini istiyorum.”
Kendisi gibi birinden isteye isteye bir miktar buğday isteyen rahibe kızan Şah, hakkından bir tane bile fazla buğday verilmemesini emretmiş.
Hesap ilk başta kolay gitmiş. 10. kareye geldiklerinde toplam 1023 buğday vermeleri gerekiyor. (Yaklaşık bir avuç buğday ediyor.) 15. karede sadece 1,5 kilo buğday vermeleri gerekiyor. 25. karede ise vermeleri gerekenin 1,5 ton buğday olduğunu görüp fazla heyecanlanmamışlar. 32. karede vermeleri gerekenin 184 ton buğday olduğunu anlayınca bu işin şakası olmadığını fark etmişler. 49. karede 24 milyon ton buğday vermeleri gerekiyor. (Türkiye’nin bir yıllık buğday üretimi.) 54. karede 771 milyon ton vermeleri gerekiyor. (Dünyanın 1,5 yıllık buğday üretimi.) Ve 64. kare tamamlandığında vermeleri gereken toplam buğday dünyanın bugünkü ölçülerle 1500 yıllık buğday üretimidir.

Merak edilen bikaç soru

Merak edilen bikaç soru

Mikroplara da mikrop bulaşır mı?
Evet. Mikroplara da bulaşan daha küçük mikroplar bulunuyor.

Kusursuz görüş nedir?
Göz doktorlarında bulunan harfli çizelgenin tamamını 6 metrelik bir uzaklıktan görmek kusursuz görüşün işaretidir.

Neden ozon tabakasını, ozon gazıyla dolduramıyoruz?
Antarktika üzerindeki ozon deliğinin kapladığı alan, ABD’nin yüzölçümünden daha büyüktür ve buranın tekrar doldurulması için on milyonlarca ton ozon gerekir. Bu miktarda ozonun nakliyesinin maliyeti bile astronomik olur.

OK (Tamam) neyin kısaltılmasıdır?
Bununla ilgili en popüler teori “All Correct”in (herşey yolunda) kasıtlı olarak ’Oll Korreckt’ biçiminde yanlış yazılması ve buradan yapılan kısaltma olduğu yönündedir. OK, gülünç olması için sözcüklerin yanlış yazılmasının moda olduğu 1840’larda Boston gazetelerinde popüler oldu.

Havaya atılan su buz olarak düşer mi?
Eksi 30 derecede havaya atılan su yere buz olarak düşer.

Eşekarısı bal yapar mı?
Hayır. Eşekarıları yalnızca çiçek özlerini emer ve ve bu özü yavrularını beslemek için de kullanır.

Evrenin en soğuk yeri nerede?
Dünyanın 5 bin ışık yılı uzağında yer olan büyük bir toz ve gaz bulutu Boomerang Nebula’da sıcaklık eksi 272 derece olarak tahmin ediliyor.

Kuşlar gerçekten ıslanmaz mı?
Kuşlar gagalarında ürettikleri yağı alarak tüylerine sürer. Bu da suyun yağı geçerek tüylere ulaşmasını engeller. Yani kuş tüyleri suya dayanıklıdır.

Neden tek yumurta ikizlerinin parmak izleri birbirini tutmuyor?
Tek yumurta ikizleri aynı DNA’ya sahip olsalar da hücre-hücre aynı değildir, dış görünüşünüzü genleriniz belirlemez. Parmak izleri ise vücutta maruz kalınan hormonlara bağlıdır. İki hücrenin hormon seviyesi farklı olduğu için, parmak izleri de aynı olmaz.

Çay içmek gerçekten harareti alır mı?
Evet. Sıcak içecekler vücudun kendisini olduğundan daha sıcak zannetmesine yol açar. Vücut daha çok terler ve bu da ısı kaybına yol açar.

Erkeklerde selülit olur mu?
Portakal kabuğu gibi bir cilt sadece kadınlarda değil erkeklerde de bulunuyor. Ancak erkeklerde selülit daha çok boyun ve karın bölgesinde görülüyor.

Sakız sonsuza dek midede kalır mı?
Hayır. Sakız, yutulduğunda sindirilemez ancak en geç üç gün içinde vücuttan atılır.

Arka koltukta neden araba tutuyor?
Arkada oturunca ufuk çizgisi görülmüyor. Araç tutması, iç kulakta hareket algılanırken, gözlerden sabit olduğunuz bilgisinin gelmesi nedeniyle yaşanır. Yani arkada otururken, beyin aracın hareket ettiğini anlamaz ve böylece vücut dengesi bozulur.

Tiryaki olmak için kaç sigara içilmeli?
Önemli olan sigara sayısı değil. Bağımlılık sabah uyandıktan sonra ilk sigarayı ne zaman yaktığınızla ilgili. İlk sigara içişten sonra bağımlılık bir yıl içinde tamamlanıyor.

Solaklar daha mı zeki?
Şimdiye kadarki bilimsel araştırmalar, solakların sağ elini kullananlardan daha yaratıcı ya da zeki olduğunu göstermedi.

Mumyalama - Ölümsüzleştirmenin 7 Adımı

Mumyalama - Ölümsüzleştirmenin 7 Adımı

1. Ölünün vücudu şarap ve baharatla yıkanır. Tüm parçalar çürümeden kaldırılır. Mumyalamayı yapan ilk önce uzun bir çengel kullanarak dikkatlice beyni çıkartır. Sonra karından derince bir şekilde içeriye doğru keserler ve iç organları dışarı alırlar. (Mide,karaciğer,akciğer ve bağırsaklar).

2. Vücüt, sağlam kurutulmuş tuzun benzeri olan niton'un paketiyle beraber doldurulur. Sonra vücüt natron ile beraber tamamen örtülür ve eğik biçinde yerleştirilir. Böylece vücudun içerisindeli tüm sıvılar dışarıya akar. Vücüt kuru halde mumyanmış olmalıdır, çıkan tüm parçalar da sonra yanına gömülür.

3. Boşalan karın kısmı ve kadınların göğüs içleri,hurma şarabı ve kokulu bitkilerle temizlendikten sonra, reçine, tarçın,soğan ve kokulu mir ile karıştırılmış ağaç talaşı,yerleştirilirdi. Acılan yerler dikildikten sonra Mısırlılar'ın "Net-jeryt" denilen ve kahire yakınlarındaki bir vadide bulunan "Natron" tozu sodyum karbonat ve ya Sodyum Klorit (tuz) ile karıştırılan madde içinde 40 ve ya 70 gün(soylular için 272gün) bekletilirdi.Böylece vücuttaki nem absorbe edilir,organik yapı antiseptik korumaya alınırdı.

4. Vücüt kurutulurken, iç organlar da kuru olmalıdır ve natronla beraber saklanır. Onlar keten kumaşın şeritleriyle sarılır ve minik tabutun içine yerleştirilir. Sonra 4 bölmeli bir sandığa konulur.

5. Mumyanın başı ve vücudu yağın içindeki keten kumaşla sımsıkı paketlenir, böylelikle Mısırlılar mumyaladıkları kişinin hayattaki halini yeniden elde etmek isterler. Mumya altın,kolye,yüzük,bilezik ve mücevheratlarla birliklte kapatılırdı.

6. Tüm vücut kefen,kenarlık ve keten kumaşın şeridiyle örtülür. Mumya orijinal büyüklüğüne ve hacmine dönene kadar yapılır. Bu çok karışık bir iştir ve bir hafta gibi uzun bir zaman alır. Küçük esrarengiz nesneler keten örtü tabakasının altına yerleştirilir.

7. Örtmeyi bitirdikten sonra, mumyanın başı ruhunu tanıyana emin olana kadar bir portre maskesiyle örtülür. Maskelenmiş mumya, yaldızlanmış tahta tabutun içine yerleştirilir ve sarcophagus'un içine konur

Mısır'daki Piramitlerin Şaşırtan Özellikleri ve Esrarengiz Sırları

Mısır'daki Piramitlerin Şaşırtan Özellikleri ve Esrarengiz Sırları



PİRAMİTLER'in sayısı 80'e yakındır. Hepsi Nil’in sol kıyısına kurulmuş ve vadide 40 kilometrelik bir uzunluk içine yayılmışlardır. Bazıları ayrı olmakla birlikte çoğu grup halindedir.

Piramitler içinde en çok ilgi çekenleri üç büyük piramit olarak bilinen Giza şehri civarında bulunan abidelerdir. Bunlar varsayılan kurucularının adlarına göre ayrılmaktadır: Keops (Kufu), Kefren ve Mikerinos. Bu üç Giza Piramidinin geometrik ve gözlemsel ilkelere dayalı bir plana göre inşa edildiği ve bu planın da doğrudan astronomik gözlemlere dayandığı ileri sürülmektedir.

Kufu ya da Keops diye de adlandırılan Büyük Piramit, üç büyük piramidin ilki ve en kuzeydekidir. 137 metre yüksekliğindeki ve yaklaşık 6.5 milyon ton ağırlığındaki Büyük Piramit, şimdiki Kahire şehri yakınlarında tam olarak Nil Deltası’nın tabanına yerleştirilmiştir. Mısır astronomi bilgini Mahmut Bey, Keops’un binlerce yıl önce dolanımının en yüksek noktasına varmış Sirius yıldızı ışınlarının piramidin güney tarafı üzerine diklemesine düştüğü bir devrede inşa edilmiş olduğunu söyler.

Piramidin yapım planında sık sık karşımıza çıkan 286,1022 sayısı anahtar sayı olarak kabul edilir, çünkü bu sayı güneş ve yıldız yılının değerini, güneş ile yeryüzü arasındaki uzaklığı, yeryüzü ile yörüngesi arasındaki ilişkiye göre yerçekimi kanununu ve yeryüzü yörüngesinin merkezkaç değişimlerinin sınırlarını belirlemeye olanak sağlamaktadır. Görüleceği üzere Piramit gerçek bir geometri ve ölçü harikasıdır. Birçok bilim adamı ve yazar Giza’daki Keops Piramidi’nin bugünkü bilim bilgileri ve makinelerle bile yapılamayacağını ısrarla söylemektedirler. Büyük Piramit, hiçbir zaman anlaşılmamış olan bir tekniğin ve dehanın gözle görülür tanıklığını yapmaktadır.

Peki Keops Piramidi’nin yüksekliğinin bir milyara çarpımının yaklaşık olarak güneşle dünyamız arasındaki uzaklığı vermesi bir rastlantı mıdır? Piramidin üstünden geçen meridyenin karaları ve denizleri tam eşit iki parçaya bölmesi bir rastlantı mıdır? Taban çevresinin, yüksekliğin iki katına bölünmesinin Pi sayısını vermesi bir rastlantı mıdır? Piramitte dünya ağırlığını gösteren hesapların bulunması bir rastlantı mıdır? Piramidin kurulduğu kayalık alanın büyük bir özen ve doğrulukla düzeltilmiş olması bir rastlantı mıdır? Bugünkü teknoloji ile yapılamayacak bir şeyi, eski Mısırlılar basit teknoloji ve sade aletleriyle nasıl yaptılar? Mısırlılara dünya-dışı zeka, ‘dışardan yardım’ mı geldi? Yoksa bu yapılar Dünya dışı Ziyaretçiler tarafından mı yapıldı.

Büyük Piramit ( Khufu, Keops ) dünya karalarının tam ortasında bulunmaktadır. İnşası sırasında böyle dev bir yapının dünya karalar topluluğunun tam merkezine oturtulması için , yörenin , hatta dünyanın uzaydan görülmüş olması gerekirdi. Bu bakımdan ya uzaylılar ya da uzaylıların yetiştirdiği kimseler tarafından inşa edilmiştir. Araplar, Büyük Piramidin “Uzaydan Gelen Ruhlar “ tarafından inşa edildiğine inanırlar.

Her ne kadar okullarımızda okutulan tarih kitaplarında hala mezar anıt olarak yazılıysa da , Büyük Piramidin Firavun mezarı olarak yapıldığıyla ilgili bilgi , geçerliliğini gün geçtikçe yitirmektedir. Onun yerine onun bir inisiyasyon merkezi hatta güç elde etmekte kullanılan bir enerji üretici olarak yapıldığı konusundaki bilgiler gün geçtikçe güç kazanmaktadır. Çok değişik alşimik çalışmaların yapıldığı ve bu çalışma ve denemeler için gerekli enerjinin üretildiği bir jeneratör olarak yapıldığı daha kuvvetli olasılık halinde karşımızda bulunmaktadır. Gerek bilinen ölçüleri, gerekse biçimiyle büyük Piramit ve ötekiler , mezardan çok bir güç üretici olarak yapılmış olabileceklerini düşündürmektedir. Böyle olunca da böyle bir yapının inşa bilgisinin kaynağı Raymond Drake’in belirttiği gibi ya uzaylılardır ya da onların öğretisinden yararlanmış seçkin kişilerdir.

Ruhsal yetenekleri gelişmiş kişilerin ifade ettiklerine göre , Büyük Piramit manyetik güç yayımını hala devam ettirmektedir. C.H. Williamson ‘un “Other Tongues , OtherFlesh “ ( Başka Diller , Başka Bedenler ) isimli eserinde belirttiğine göre , dünya dışı kökenli insanlar yapıyı meydana getiren çok iri taşları antigravitasyon ya da sonik yöntemlerle ilgili bilgileri uygulayarak yerleştirmişlerdi. Belki de bu insanlar aynı güçleri kendi uzay araçlarını hareket ettirmede de kullanıyorlardı.

Yakın zamanda Mısır'daki Büyük Piramitin hemen üstünde fotograflanmış disk biçiminde bir UFO
Keops Piramidi ya da Büyük Piramit , Kahirenin 16.km. kadar batısındadır. Taban yüzeyi yaklaşık 53.000 m2’lik bir alanı kaplar. Orijinal yüksekliğinin 146 ile 148 m. arasında olduğu tahmin edilir. İnşa edildiği dönemde üzerinde bulunması gereken Kapak Taşı’nın artık olmaması nedeniyle şimdiki yüksekliği 137 metre kadardır. Yapılan hesaplara göre Büyük Piramit İngiltere’de Hz. İsa’dan bu yana inşa edilmiş olan tüm katedral , kilise ve şapellerden daha fazla taş kütlesine sahiptir.

Keops Piramidinin yapımında 2.600.000 adedi aşkın granit ve kireçtaşı blok kullanılmıştır. Blokların ağırlığı 2 tondan 70 tona kadar değişir. Santimetrenin 40’da birine kadar bir hassasiyetle kesilen bloklar o kadar hassas bir şekilde birleştirilmiştir ki , aralarındaki derzlerin açıklığı hiç bir zaman santimetrenin 20 de birini aşmaz.

Arap tarihçisi Abu Zeyd el Balkhy. Eski bir yazılı kaynağa dayanarak Büyük Piramidin “ Çalgı Takımyıldızı (Lyra ) Yengeç burcundayken , yani hicretten 2 kere 36.000 yıl önce “ inşa edildiğini yazar. Bu da yaklaşık olarak günümüzden 73.000 yıl öncesine denk gelir. Ayrıca piramit üzerinde yapılan Karbon-14 tarih belirleme çalışmaları da yine M.Ö 71.000 yılını göstermektedir.

Kefren Piramidi de Büyük Piramidin hemen yanında yükselir. Yüksekliği ilkinden biraz daha azdır. Ancak daha yüksek bir taban üzerinde inşa edildiğinden Büyük Piramitten daha yüksekmiş gibi görünür. Taban kenarı 216 metredir.

Mikerinos Piramidi ise , 70 metrelik yüksekliği ve 108 metreyi bulan taban kenarı ile diğerlerinin yanında çok küçük kalmaktadır. Giza düzlüğünde yer alan bu üç piramidin önemli ortak özellikleri vardır Şöyle sıralayalım :

Yapıların yüzleri yere 52 derecelik açı yapar.

Giriş yerleri kuzey yüzlerinde açılmıştır ve giriş geçitleri yerle 26 derecelik bir açı yapar. Bu doğrultudan gök kutbuna bakarlar.

Bu gün için astronomi ve matematik sayesinde çözülebilen karmaşık bir mimari yapıya sahip piramitler hakkında şöyle bir örnek fikir verebilir:

52 derecelik açı , piramitlerin inşaatçıları için “dairenin kare haline getirilmesine ilişkin Kutsal Geometri probleminin çözümünü sağlayan bir unsur olmuştur. Bu eğimde , yani 51 derece 52 dakikalık bir açıda yapılmış bir piramidin yüksekliği ile tabandaki çevre uzunluğu arasındaki oran , bir dairenin yarıçapı ile çevresi arasındaki orana eşittir. Bu oran ½ değerindedir. Sonuçta Gize piramitlerinin inşasında pi = 3.1415 değerinin kullanılmış olması günümüz bilim adamlarının şaşırtıcı bulduğu bir gerçektir.

Eski Mısır’ın D.D uygarlıklarla kurdukları bilimsel, sanatsal ve kültürel bağları örneklerken üzerinde durmak istediğimiz konu Piramitlerin mimari, arkeolojik ve matematiksel yönlerinden çok , kozmik anlamları. Bu nedenle şimdi birazda Giza Piramitlerini okült açıdan inceleyelim.

Teozofist A.P. Sinnett, Büyük piramidin yapımıyla ilgili şunları söylüyordu:

“ Keops Piramidinin yapımında kullanılan taşların manipülasyonu, ancak ve ancak , daha sonraları insanların yitirdikleri belirli bir doğa bilgisinin bu işte kullanılmış olmasıyla açıklanabilir. Doğanın gizemiyle ilgili o bilginin Veli bekçileri , ağır cisimlerin fiili ağırlığını istedikleri gibi değiştirebilecek şekilde maddenin çekimini kontrol edebilirler ve daima da edebilmişlerdir."

"Dev yapılar mimarisinin harikaları işte böyle açıklanır. Piramitlerin yapımını yöneten üstatlar , kullanılan taşları kısmen levite etmek şekliyle bu işlemi kolaylaştırmışlardı. Majik asalar... Üstatlara eski çağlarda , doğanın kudretini açığa çıkaran anahtarlar teslim edilirdi. Gizli kelimeler ve vibrasyonel motor... Dalga boyları ve dev granit blokların levitasyonu.”

Okültist Annie Besant ise şöyle diyordu:

“ Mısır’daki taşlar ne sırf kas kuvvetiyle, ne de modern teknolojiyi aşan hünerli cihazlar kullanılarak dikilmişti. Bu taşlar , dünyasal manyetizmin güçlerini anlayan ve kontrol edebilen kişilerce dikilmişti. Neticede , taşlar ağırlığını kaybediyor ve tek bir parmağın temasıyla yönetilmek suretiyle havada yüzerek, belirlenen yerlerine oturuyorlardı.”



Annie Besant “ Dünyasal manyetizmanın güçlerini anlayan ve kontrol edebilen “ kişilerden söz ederken acaba kimleri kastediyordu?...

Çağlar boyunca sırlarını hiçbir uygarlığa açmadan , günümüze kadar gelen piramitler , dünya bilim ve teknolojisini aşan bir teknik, mimari bilginin ürünüdürler. Bu bilgi D.D kaynaktan gelmiş ve hala dünya bilim adamları tarafından çözülememiş olabilir mi ?

Çok eski efsanelerde piramit inşasında kullanılan “majik çubuklar”dan söz edilir. Bu çubuklarla belirli bir dalga boyunda olmak üzere , önceden tespit edilmiş bir vibrasyonel ses tonu oluşturulabiliyordu. Walter Owen 1947 yılında sesin ezoterik kullanımı hakkında şunları yazmıştı: “ Ses herkesin düşünemeyeceği türden imkanlar taşıyan bir kudrettir. Ve bu kudretin kullanımı , kadim ermişlerin bildikleri , fakat günümüzün emekleyen biliminin yitirdiği ve ya karşısına geçip dudak büktüğü bir bilimdir. Kozmosun çevresi ve dokusu ses kudreti sayesinde ayakta durmaktadır ve yine ses kudreti sayesinde çözülerek yok edilebilir. Mısırlı rahipler bu bilgiye sahiptiler.”

İster istemez akla şu soru geliyor ; Mısırlı rahipler bu bilgiyi nereden almışlardı?,

Mühendis Rudolph Gantenbrink’in 1993 yılında Büyük Piramitte gerçekleştirdiği buluş da aynı ölçüde ilgi çekicidir. Gantenbrink ve ekibi “UPUAUT 2” ismini verdikleri küçük bir robot aracı Kraliçe Odası’ndaki hava kanalının içine yollamış ve bugüne kadar hiç bilinmeyen 60 metrelik bir tünel bulmuştu (Altta). Gantenbrink, iki haftalık bir çalışmadan sonra 4500 yıllık metal bir kapıya ulaştığını söylüyor ve bu kapının bilinmeyen bir alana açıldığını iddia ediyordu. Fakat ne yazık ki kapının keşfinden sonra geçitlerdeki tüm araştırmalar Mısırlı yetkililer tarafından durdurulmuş ve yeniden başlatılmasına izin verilmemiştir. Yani yine bişeyler örtbas edilmeye çalışılmaktadır...



PIRAMITLER'IN ESRARI
  • Keops piramitinin 12 ton ağırlığında iki buçuk milyon kat bloktan oluşmuştur. Günde on blok yerleştirilmesi halinde yapımının 664 yıl sürer.. Ve bu taslarin temin edilibilecegi en yakin mesafe yüzlerce km. uzakliktadir. Bu taslarin nasil getirildigi bilinmemektedir.
  • Piramitin üstünden geçen meridyen karaları ve denizleri tam eşit iki parçaya böler ve piramitin dünyanın ağırlık merkezinin tam ortasında bulunur.yüksekliğinin (164 m.) bir milyarla çarpımının güneşle dünyamız arasındaki uzaklığı verir.
  • Taban alanının, yüksekliğinin iki katına bölünmesinin pi sayısını verdiğini,
  • Piramit kimin adina yapildiysa, onun bulundugu odaya, yilda sadece 2 kez günes girmektedir.(dogdugu ve tahta çiktigi günler)
  • Mumyalarda radyoaktif madde bulundugundan; mumyalari ilk kez bulan 12 bilim adami kanserden ölmüstür.
  • Piramitlerin içerisinde ultra sound, radar, sonar gibi cihazlar çalismamaktadir.
  • Kirletilmis suyu, bir kaç gün Piramit'in içine birakirsaniz;suyu aritilmis olarak bulursunuz.
  • Piramit'in içerisinde süt, bir kaç gün süreyle taze kalir ve sonunda bozulmadan yogurt haline gelir.
  • Bitkiler Piramit'in içinde daha hizli büyürler.
  • Piramit'in içine birakilmis su, 5 hafta süreyle bekletildikten sonra yüz losyonu olarak kullanilabilir.
  • Çöp bidonu içindeki yemek artiklari hiç koku nesretmeden Piramit içinde mumyalasir.
  • Kesik, yanik, siyrik gibi yaralar büyükçe bir Piramit'in içinde daha çabuk iyilesme egilimi gösterir.
  • Piramitlerin bazi odalarinin içinde ne oldugu hakkinda bir bilgi yoktur. Arastirmacilarin çogu ya içinde kayboldu yada ayni yerde bir kaç tur attilar, fakat içlerini göremediler.
  • Piramitlerin yazin içi soguk, kisin içi sicak olur..


KEOPS PİRAMİDİ

Gize’de antik Memfis mezar kentinde bulunan üç piramitten biridir. Bugün Mısır’ın başkenti Kahire’nin bir parçasıdır. Dünyanın yedi harikasından günümüze kadar ulaşan tek eserdir.

Binlerce yıl boyunca Keops piramidinin bir mezar olduğuna inanılmıştır. Keops piramidinin 30 yılda yapıldığı düşünülmektedir. Önce bir kent yapılmış taş bloklar taşınmış ve yığılmıştır. Yüzeyin düzleştirilmesi için uzun zaman çalışıldığı sanılıyor. Taş blokların nasıl yerleştirildiği henüz anlaşılmış değil çeşitli kuramlar üretilmektedir. Bir kurama göre yapılan spiral bir rampadan çıkarılan taş bloklar üst üste konuyordu.Rampa çamur kaplanıyor sulanıyor ve taş bloklar itilerek kaydırılabiliyordu. Diğer bir kurama göre taş bloklar dev manivelalarla kaldırılıyordu.Tarihçi Herodot'a göre, ağır granit blokları, piramidin üst bölümlerine çıkarmak için 925 metre boyunda, 19 metre genişlikte bir rampa yapılmıştır. Sadece bu rampanın yapılması bile 10 yıl sürmüştür.

İlk yapıldığında 145,75 metre olduğu düşünülen Keops piramidinin bu güne kadar 10 metresini kaybettiği düşünülmektedir.43 yüzyıl boyunca dünyanın en yüksek yapısı olarak kalmış ancak 19. yüzyılda geçilebilmiştir.Eğimi 54 derece 54 dakikadır.Bir kenarı 227 metre olan dörtgen tabanı 50.524 metrekarelik bir alanı kaplar.Piramidin iç ortasında, tepeden 100 metre kadar aşağıda ve tabandan 40 metre kadar yukarıda firavunun odası vardır. Firavunun mumyası, hazinesi ve özel eşyası bu odaya konmuştur. Oda 10,5 metre uzunlukta, 5 metre genişlikte ve 6 metre yüksekliktedir. Buraya 50 metrelik bir dehlizden girilir. Biri kraliçeye ait olan iki oda daha vardır.

Piramidin her biri birkaç ton ağırlığında olan iki milyon taş bloktan yapıldığı sanılmaktadır.

Eski Mısırlıların neslinden gelen bir azınlık olan Kıptilerin inancına göre, bu piramit Tannların Çağına ait bilgilerin bir birleşimidir.

Büyük piramidin gizli bilgiler barındırması, ilk olarak Napolyon ordularının Mısır'ı işgali sırasında Fransız mühendislerinin çalışmalarıyla ciddiye alınmıştır. Bu mühendisler piramiti bir triangülasyon noktası olarak kullanmaya kalktıklarında, dört kenarının dört ana yöne dönük olduğunu ve boylam dairesinin de tam piramitin doruğundan geçtiğini fark etmişlerdir. Doruktan geçen diagonal çizgiler kuzeye doğru uzatıldığında Nil Deltası'nı iki eşit parçaya bölmektedir. Taban köşegenlerinin kesiştiği noktadan kuzeye uzatılacak bir doğru, kuzey kutbunun yalnızca dört mil uzağından geçmektedir (ki piramidin yapımından bu yana geçen uzun süre içinde kutup noktasının yer değiştirmiş olması da mümkündür)

Bugünün uzunluk ölçüsü olan metrik sistemin birimi metredir. Yani kutuptan ekvatora kadarki meridyen uzunluğunun on milyonda biridir. Bu ölçü Fransızlar tarafından, Mısır işgalinden kısa süre önce ortaya çıkarılmıştır. Piramidin ölçüsü olarak kullanılan kübit ise, eski Mısırlıların kullandığı ölçüdür ve Fransızlann biriminden binlerce yıl önce bulunmuş bir birimdir. Bir kübit'in uzunluğu bir metreye çok yakın olmakla birlikte, metreden daha dakik bir birimdir. Çünkü bu ölçü herhangi bir meridyen çevresine değil, kutup ekseninin uzunluğuna göre hesaplanmıştır. Meridyen uzunlukları, dünya çevresine göre değişebilmektedir.

Büyük Piramid'in Mısır kübit'ine göre alınmış bazı ölçüleri, yerküre hakkında, dünyanın güneş sistemindeki yeri hakkında, sonradan, unutulup modern çağda yeniden keşfedilmiş bir hayli bilginin var olduğunu göstermektedir. Bu bilgiler ancak matematik olarak ifade edilebilmektedir. Piramidin çevresi, bir yıl içindeki gün sayısını (365.24) göstermektedir. Bu çevrenin iki katı, Ekvator'da bir boylam derecesinin bir dakikasına eşittir. Eğik kenar üzerinden, tabandan doruğa 'kadar olan uzunluk. bir paralel derecesinin altıyüzde biridir. Çevreyi yüksekliğin iki katına böldüğümüz zaman, (pi) sayısı olan 3.1416'yı bulmaktayız (Bu rakam, eski Yunanlılann bulduğu pi sayısından, yani 3.1428'den çok daha gerçektir)

Piramidin ağırlığı 10 üzeri 15‘le çarpıldığında, dünyanın yaklaşık ağırlığını vermektedir. Dünyanın kutup ekseni, doğrultusunu günden güne değiştirmekte ve böylelikle her 2,200 yılda güneşin arkasına yeni bir burcun gelmesine olanak vermektedir. ilk durumuna ancak 25.827 yıl sonra varmaktadır. Bu sayı da, 25.826.6 olarak piramidde ortaya çıkmaktadır. Bu sayıyı veren, taban köşegenlerinin toplamıdır. Büyük piramidin içinde Firavun odasının boyutlan, iki temel Pisagor üçgeninin eşidir: 2.5:3. ve 3.4.5. Oysa piramit, Pisagor'dan binlerce yıl önce yapılmıştır. Bu verilen ölçülerin, piramidin ölçü rastlantılarından yalnızca küçük bir kısmıdır.

Tavla nası bulundu?

Tavla nası bulundu?

Tavlanın İcadı (Tarihçesi) 1 Yıl, 2 Ays önce Pers imparatorunun basveziri Buzur Mehir tarafindan 1400 yil once tasarlanan tavla oyunu; dunyanin en populer oyunlarindan biridir. Zaman kavramindan alinan ilhamla tasarlanan oyunun zamana boylesine direnmesi son derece etkileyici. Senenin birligi olarak tavla bir tanedir. 4 kosesi 4 mevsimi, tavlanin icindeki karsilikli 6'sar hane 12 ayi, pullarin toplami ayin 30 gununu ,siyah -beyaz pullar gece ve gunduzu, karsilikli 12'ser hane gunun 24 saatini simgeler..


Eski zamanlarda Hint Imparatoru, satranc oyununu Pers imparatoruna, yaninda bir mektup ile hediye olarak gondermistir.



Mektubunda oyunla ilgili hic bir aciklama yapmazken soyle bir mesaj yazmistir
Pers imparatoruna:

Kim daha cok dusunuyor,
Kim daha iyi biliyor,
Kim daha ileriyi goruyorsa
O kazanir.
Iste hayat budur...

Pers Imparatoru donemin en alim veziri olan Buzur Mehir ile bu mesaji paylasarak, ondan oyunu cozmesi ve kendisinin de karsilik olarak Hint Imparatoruna hediye edilmek uzere baska bir oyun icat etmesini ister.
Vezir haftalarca calistiktan sonra gonderilen satrancin her tas hareketini ve oyunu cozer daha sonra da on gunde tavlayi icad eder ve imparatora sunar.
Hint Imparatoruna tavla oyunuyla birlikte gonderilmek uzere soyle bir mesaj hazirlanir Hint imparatoruna:

Evet,
Kim daha cok dusunuyor,
Kim daha iyi biliyor,
Kim daha ileriyi goruyorsa
O kazanir.
Ama biraz da şanstır.
Iste hayat budur...

Nike ayakkabının altındaki ALLAH yazısı

Vay  anasını bea Nike ayakkabının altındaki ALLAH yazısı

Nike`nin, Müslümanların inancını ayağa düşüren büyük bir küstahlığa imza attığı ortaya çıktı. Ayakkabı üzerindeki desen, dünyadaki tüm Müslümanların büyük tepkisine yol açtı.

Firmanın, ayakkabının üzerine Arapça`Allah` yazısını desen olarak kullanması ortalığı karıştırdı.

Nike`nin Türkiye`deki üretim işini Cavit Cağlar Grubu şirketlerinden Yeşim Tekstil yapıyor.
Birkaç gündür internet sitelerinde dolaşan bir çift ayakkabı üzerindeki desen, dünyadaki tüm Müslümanların büyük tepkisine yol açtı. Amerikan ayakkabı firması Nike`ın, Müslümanların inancını ayağa düşüren büyük bir küstahlığa imza attığının ortaya çıkması, tüketicilerin büyük tepkisine neden oldu. İnternet sitelerine düşen Nike marka spor ayakkabılarında, üzerinde Arapça `Allah` yazısını andıran desenin kullanması büyük tepki topladı.

Yunan mitolojisinde aşk

Yunan mitolojisinde aşk

İlk olarak, platonik aşk... Bu terim, Platon’dan gelmektedir(bu kısım mitoloji değil gerçektir, tabii ki). Kendisi okulunda bir öğrencisine aşık olmuştur ve o zamanlar kızlarla erkekler ayrı ayrı eğitim görmektedirler. Burdan anlıyoruz ki Platon bir erkek öğrencisine aşık olmuştur ve karşılık alamamıştır, bu tür aşka da adını vermiştir (ama platonik aşkın homoseksüellikle bir alakası yoktur).

Karşılıksız aşkın yansıması olarak Echo’nun hikayesi bir örnektir... Echo’nun da kitaptan kitaba değişen hikayeleri bulunmaktadır.

Pan, mitolojide çoban ve sürülerin yarı insan-yarı keçi tanrısıdır; flüt çalmaktadır ve yaptığı müzik, “panik” kelimesinin de kökenidir ve hareketli, neşeli, hatta gürültücüdür.



Yunan Mitolojisinde Aşk
Pan, bir gün küçük bir vadiden geçerken bir nenfin (nymph) şarkı söylediğini işitir. Bu bir orman perisi olan Echo’dur. Yalnızlığı seven, Zeus’un perileri olan "muse"lerden flüt çalmayı ve şarkı söylemeyi öğrenen bu genç kız Echo, insan topluluğundan ve tanrılardan kaçar, evlenmek istemezdi. Onun ahenkli ve berrak sesini duyan Pan, ona karşı vahşi bir sevgi duydu. Onun yeteneğini kıskanan ve onun güzelliğinden istifade edemeyen bu keçi sakallı mabut, etraftaki bütün çobanların yollarını şaşırttı. Bu şaşkınlıkla bir gün nenfe hücum ettiler, onu öldürdüler ve vücudunun parçalarını dağıttılar. O günden beri, her tarafa dağılmış olan Echo'nun kendine özel bir yeri yoktur. Gürültüyü duyduğu her yerdedir. Ölümden sonra da müzik hafızasını kaybetmemiştir. Kulağına çarpan sesleri tekrarlar.

Diğer bir masala göre de Echo'nun felaketine sebep olan Pan değil, baş tanrı Zeus’tur. Bir gün Çapkın Zeus arza inerek bazı güzel nenfleri ziyaret etmişti. Evlilik tanrışası olan kıskanç karısı Hera onu yakalamak istediği zaman Echo onun dikkatini başka tarafa çekti ve uzun tutarak nenflerin saklanmaları için vakit kazandırdı; fakat Hera bu hileyi anlamıştı. Sözleriyle kendisini aldatmış olduğundan, ona ceza olarak söz söylemesini kısıtlayacağını bildirdi. Hera'nın emri yerine geldi. O zamandan beri Echo, hiçbir zaman ilk defa söze başlayamaz ve ona söz söylendiği zaman susamaz. Ancak durmadan işittiği seslerin son kısmını tekrar eder.

Başka bir masala göre de (ki bu bence en güzelidir), Echo, geyikleri kovalıyan bir avcı gördü. Adı Narcisse olan bu genç avcıdan daha yakışıklı bir delikanlı az bulunurdu. Onu görür görmez Echo şiddetli bir aşka tutuldu. Gizlice onu takip ediyor, günden güne aşkı alevleniyordu. Derdini açığa vuramıyordu. Delikanlı da izlendiğini hissediyor ve rahatsız olup ormanlara kaçarak gizleniyordu. Ümitsizliğe kapılan Echo başarısızlığını saklamak için derin bir mağaraya kapandı. Artık dağlarda görünmez olmuştu. Beslediği aşk onu günden güne eritti. Bütün vücudu tükendi, kanı çekildi. Ondan geriye yalnız kemikleriyle sesi kaldı. Kemikleri kaya şeklini aldılar, sesi de her tarafta dolaşarak seslenenlere cevap verir oldu.

Diğer taraftan Narcisse'in “narsist kişilik bozukluğu”na da isim veren yersiz gururu tanrıları kızdırmıştı. Onun bu anlamsız gururunu ve katı kalbini cezalandırmak için, ona garip bir heves verdiler. Bir gün av ve yaz sıcağının yorgunluğu ile sakin ve şeffaf bir pınarın başına geldi. Su ayna gibi parlaktı. Narcisse su içmek için eğildi ve berrak suya yansıyan yüzünü gördü. Suda aksini görüp büyülenen Narcisse hareketsiz kalmıştı. Adeta aşkla aksine bakıyordu, hiçbir kuvvet onu ordan ayıramıyordu. Yavaş yavaş, güneşin altındaki buz gibi, renginin solduğunu ve eridiğini gördü. Güneş onu yakarak bitirdiği zaman kızkardeşleri onun için ağladılar ve mezarının üstüne koymak için saçlarını kestiler. Cesedi götürmek için hazırlandıkları vakit, onun yerinde sarı ve beyaz bir çiçek buldular ki bu çiçek onun adını taşıyan nergistir.

Niçin Alo Deriz?

Niçin Alo Deriz?

Telefonda hemen hemen hergün kimbilir kaç kez kullandığımız "Alo" sözcüğü, gerçekte bir sevgilinin kısaltılmış adıdır. Sevgilinin tam adı Allessandra Lolita Oswaldo'dur. Bu sevimli genç kız, telefonu icat eden, A.Graham Bell'in sevgilisiydi. Graham Bell telefonu icat edince ilk hattı sevgilisinin evine çekmişti. Atölyesinde telefon çalınca arayanın Allessandra Lolita Oswaldo'dan başkası olamayacağını bildiğinden Graham Bell, telefonu açar açmaz "Allessandra Lolita Oswaldo" diyordu. Bell, zamanla sevgilisine, adını kısaltarak hitap etmeye başladı ve telefonu her açışında onu "Ale Lolos" diye karşıladı. Çalışmaları uzadıkça Graham Bell, sevgilisinin adını daha da kısalttı ve öne iki heceli bir ad buldu. Bu kısa ad "Alo" idi. Allessandra Lolita Oswaldo, geliştirip, tüm kente yaymaya çalıştığı telefondan başka birşey düşünmeyen sevgilisinin bitmek tükenmek bilmeyen deneylerinden rahatsız olmaya başlayınca Graham Bell'i telefonuyla başbaşa bırakıp onu terketti.Yaşlı Bell, sevgilisinin birgün onu arayacağı umuduyla telefonun başından ayrılmadı. Kentte çekilen telefon hatlarının sayısı da giderek artmaya başlamıştı. Graham Bell'i artık başka kişiler de arıyordu. Fakat o, telefonun her çalışında kendisini sevgilisinin aradığını sanarak telefonunu "Alo" diyerek açıyor ve artık herkes "Alo" diyordu. O günlerde hemen herkes telefonu açtıklarında Alexander Graham Bell'in anısına saygı olarak "Alo" demeye başladı. Bugün tümümüzün kullandığı "Alo" sözcüğü işte o günlerden günümüze uzanmaktadır.

Bir Satanistin Anıları

Vay  anasını bea Bir Satanistin Anıları

13 yaşında satanizmle tanışan D.Ç. 5 yıl boyunca kedi kanı içilen korkunç ayinlere katıldı, eroin kullandı. ‘‘Kábus gibi’’ dediği bu yaşamdan 5 ay önce kurtulan genç kız, satanizmi anlatıyor.

Erzincan'dan 11 yıl önce İstanbul'a gelen lokantacı İbrahim Ç., sinir hastasıydı. İşi bırakmak zorunda kaldı. Eşi Cemile Ç. evlere temizliğe giderek kazandığı parayla evi geçindiriyordu. Annesinin zor şartlarda çalışmasına dayanamayan D.Ç., Kartal Yavuz Selim İlköğretim Okulu 5'inci sınıftan diplomasını alır almaz, banyo malzemeleri üreten bir fabrikada işçi olarak çalışmaya başladı. Evleri huzursuzdu. Babası sinir krizleri geçiriyordu. D. eve gitmek istemiyordu. Daha 13 yaşındaydı. Evden uzaklaşıp yeni arayışların peşine düşen D.Ç., fabrikada tanıştığı arkadaşı K.'yla bazı günler mesai bitimlerinde Kadıköy Akmar Pasajı'ndaki barlara gidiyorlardı. Burada farklı insanlarla tanışan D., uyuşturucu hap kullanmaya, bir süre sonra da eroin çekmeye başladı. D. adını vermekten çekindiği satanist grubu ‘‘B.’’nin, 22 yaşındaki liderinin, ‘‘İnsanlardan uzaklaşmak istiyorsan sana sahip çıkarız. Biz farklı şeyler yapıyoruz’’ sözleriyle satanizme merak salmış. D. ‘‘Hayatımı bu kadar b...tan hale getireceğini bilseydim hiç bulaşmazdım bu pisliğe. Bunalımdaydım, ailemden kopmak istiyordum’’ diye pişmanlığını dile getiriyor. D. her ayın 23'ünde, Kadıköy'de terk edilmiş bir evde buluşan gruba katılıp, satanizm hakkında bilgi edinmeye başlamış. ‘‘23'ün özel bir anlamı yok. Sadece bizim grubun buluşma tarihiydi’’ diyor.

KUTSAL İÇKİ KEDİ KANI

5 karanlık yıl içindeki dehşet dolu günleri anımsarken bakışları donuklaşan, tüylerinin diken diken olduğunu söyleyen 18 yaşındaki D., ‘‘Dehşet vericiydi’’ dediği anları şöyle anlatıyor:

‘‘Yaklaşık 10 kişi, sabah erken saatlerde buluşup, akşama doğru ayrılıyorduk. Harabenin bir köşesinde sürekli ateş yanar, liderimiz onun yanında ihtişamlı bir sandalyede otururdu. Şeytan hakkında o kadar çarpıcı şeyler anlatırdı ki artık benim için sadece şeytan vardı. Herkes simsiyah giyinir, ağırlıklı olarak Metallica parçaları çalınırdı. Kendimizi dağıtabilmek için de eroin içerdik. Bazıları bileklerini jiletle kesip, kendi kanlarını içiyor, şeytana yakın olmak için birazını da ateşin üzerine akıtıyorlardı. Kediyi düşman olarak görüyorduk. Bu yüzden de her ayinde bir kedi kurban ediyorduk. Harabenin ortasına çizip, etrafına mumlar koyduğumuz, satanistlerin simgesi Pentegram Yıldızı'na bağladığımız kedilerin, bıçakla karınlarını sonra da boğazlarını kesiyorduk. Kanını da alnımıza sürüp, birazını da içiyorduk. Bu bizim kutsal içkimizdi.’’

KAÇARSAN ÖLÜRSÜN

D.Ç. bu ortamdan kopmak için çok çaba sarf etmiş. Bir keresinde, gruptaki arkadaşlarına ayrılmayı düşündüğünü söyleyince, ‘‘Kaçışın ölümün olur’’ sözlerini işitmiş. ‘‘Çaresiz devam ettim. Ölüm korkusu vardı’’ diyor. Satanizmden kopup ölümü göze aldığı anda, Ülkem Çocukları Derneği Başkanı Murat Çuhadar'la tanışmış. Derneğin faaliyetlerine katılmaya başlayınca ayinlere gitmez olmuş. İki haftadır, 200 milyon lira aylık ücrete anlaştığı, bir oto galerisinde satış görevlisi olarak çalışıyor. Ortaokulu ve liseyi dışarıdan bitirip, üniversiteye de girmeyi kafasına koymuş. Tek korkusu, ayrıldığı satanist grubun izini bulması..
__________________
~ Bu kısmı sizin hayal gücünüze bırakıyorum..







''๓єгY

Mesaj KüFf KeDissİi tarafından (05.11.2008 Saat 17:01 ) de değiştirilmiştir..

Büyü nedir?

Büyü nedir?

Büyü Nedir?



Çeşitli yollarla, usulleri kötüye kullanarak bir insanı yönetim altına almaya, ona istenilenleri yaptırmaya genel olarak büyü denir.

Büyü, kötü usullere başvurarak bir insanın iradesini elinden almak demektir.

Büyü ile insanı istemediği şeylere zorlamak, ona istemediği hareketleri yaptırmak mümkün olabiliyor.

Büyücülük, her şeyden önce, dine ve inanca kesin şekilde karşıt olan, batıl inançlara dayalı bir büyüsel işlem toplamıdır. Reçetelere, formüllere dayanan, bunlara değişik anlamlar yükleyen bir uygulamadır. 1584’te Anvers’te yayınlanan Gespar Peucer’in Falcılar (Les Devins) adlı kitapta büyücülük şu şekilde tanımlanır.

Büyüsel işlemler çoğunlukla olumlu (Ak Büyü) veya olumsuz (Kara Büyü, Kırmızı Büyü) bir enerji akışına dayalı olduğu söyleniyor. Bir enerji bedensel bir organa, psiko-somatik (ruhsal-bedensel) bir işleve yöneltilebilir. Tarihte birçok el yazması büyü kitabı hazırlanmıştır. En ünlülerden biri 15. Yüzyıla ait olduğu sanılan, önceki yüzyılda gizem ustası Mc Gregor Mathers tarafından ilk kez İngilizce ye çevrilen sihirbaz Ma Abra-Melin’in Kutsal Sihir Kitabıdır. (The Book of the Sacred Magic of Abra-Melin the Mage). Kitaba göre maddi dünya kötü ruhlar tarafından yaratılmıştır, ancak sihirbaz, koruyucu meleğinin yardımıyla ve büyüsel uygulamalara başvurarak, kötü güçlere karşı koyabilir hatta kötü ruhları yönetebilir.

Büyücülük, şeytanı tanımaya yarayan bir sanattır. Büyücü tarafından çağrılan şeytan ve yardımcıları kendilerini gösterirler veya kendilerini göstermeyip de talep edilen şeyi yerine getirirler.

Büyücülüğün silahı büyülemedir, etkileme ve telkindir. Kuramsal olarak etki ve duygu (sevgi, nefret) dozu güçlü olan bir enerjinin belirli nesneler, formüller kullanarak transferidir. Bu tür etkileşimde en çok kullanılan ve Vudu (voodoo) dahil olmak üzere, her çeşit büyüsel gelenekte mevcut olan mum veya kilden yapılan bir heykelciktir. Hedef olan kişiye yapılmak istenilen şey, büyüsel formüller kullanılarak heykelciğe (kukla, bebek) yapılır. Orta çağdan kalma bir başka yöntem, Şanlı El veya Tutuşan El yöntemiydi. Asılarak ölen birinin eli kesilir, kurutulur ve avucuna siyah bir mum yerleştirilirdi. Dönemin kaynaklarına göre bu eli kullanarak özellikle zehirlenme büyüleri yapılıyormuş.

Burada belirtmek gerekirki büyü, hangi dine ve inanca bağlı olursa olsun temeli vede etkileri aynıdır, her türlü büyü ülkemizde de yapılmaktadır.Dolayısıyla büyünün dini yoktur. İnsan büyük bir enerji yoğunluğuna sahiptir. Bu enerji yoğunluğu insanın bütün vücut ve beyin fonksiyonlarını düzenler;

Bu noktadan ele alırsak, büyü ;insanın enerji yoğunluğunu yok etmek ve ritmini bozmak için yapılan negatif bir enerjiyi çeşitli araçlarla (muska ve buna benzer bir yolla )insanın üzerine yollayarak, vücuttaki enerji akışının düzensiz olarak çalışmasına sebep olan bir araçtır.

Büyülerin, zamana, mekana ve de insana ait olmak üzere çok geniş boyutları vardır. Bir büyü yapılışına göre farklılıklar gösterebilir; insanın iş düzeni,aşk hayatı,sağlığı ,aklınıza gelen her türlü konuda büyü yapmak mümkündür.Büyülerin şekilleri ,yiyerek, içirilerek, bir yere asılarak, konularak gibi farklı türleriolabilir.Bir büyü yapıldığında etkisi bir mikrobun insan içinde çoğalması gibi zamana bağlıdır ;burada kişinin iradesi çok önemli bir rol alır.Büyüler halk arasında, papaz büyüsü, muska ile yapılan büyüler gibi bir çok adlar alır.

Tarihten de bir çok olayda büyü ve büyücülükle ilgili birçok örneklerin bulunduğu bir gerçektir. Unutulmaması gereken;

Her yapılan büyü etki gösterecek gibi bir durum söz konusu değildir.Şartların yerine getirilmemesinden dolayı etki olmayabilir.Yapan kişinin yada sizin istediğiniz yeterli bilgilerin verilmemesi etkinin azalmasına ve de yok olmasına neden olabilir.

Büyü yapıldığı zaman etkisi bazen bir ömür boyu sürer,bazen de zaman içinde yok olur; 1-3-7 yıl arasında değişiklik kazanır, ama yapılış maksadı ve ne için yapıldığı gibi etkilere bağlı olarak devam eder veya biter.
BU KONUYLA İLGİLİ MUTLAKA OKUMANIZ GEREKEN MAKALELER:

BÜYÜ ÇÖZMEK

BÜYÜ, KİMLERE ZARAR VEREMEZ???

HELAL OLAN SİHİR
İNSANIN ERKEKLİĞİNİN BAĞLANMASI, KARKOCANIN BİRBİRİNDEN AYRILMASI ve BUNLARIN ÇÖZÜM YOLLARI
İSLAM'DA BÜYÜ YAPTIRMANIN HÜKMÜ
KENDİMİZİ BÜYÜDEN NASIL MUHAFAZA EDEBİLİRİZ
SİHİR BOZMAK İÇİN
SİHİR ve BÜYÜ, NASIL ETKİSİZ HALE GETİRİLİR?
BÜYÜ, ALLAHA ŞİRK KOŞMAKTIR

Cin ve peri nedir?

Cin ve peri nedir?
Cinler hacmi ve kütlesi olmayan, bu alemde bir başka boyutta bulunan (yaşayan) varlıklardır. Halk dilinde Cin erkek Peri de kadın olarak düşünülür. Gerçekte de durum farklı değildir. Cinler de erkekli dişili bir yaşam sürerler; doğarlar, yaşarlar, ürerler ve ölürler. İnançları ve idealleri vardır.

“CİN” adı geçtiği zaman, genelde hepimizin içine düştüğü büyük bir yanılgı vardır!.. Hemen aklımıza, kısa boylu, ayakları ters, kulakları uzunca, gözbebekleri dikine, seri hareket edebilen, her kılıkta görünebilen varlıklar gelir… Ya da beyninde belirli bozuklukları olan kişilerin görmüş olduğu halusünasyonlar.

Kuran-ı Kerim’de bildirildiği gibi cinler dumansız ateşten yaratılmıştır. Diğer bir deyişle bir enerji birikimidir. Yani şöyle tanımlayabiliriz.

Cinler hacmi ve kütlesi olmayan, bu alemde bir başka boyutta bulunan (yaşayan) varlıklardır.

‘BEN O CİNLERİ DE İNSANLARI DA ANCAK BANA KULLUK ETSİNLER DİYE YARATTIM.’ (Zâriyet surêsi ayêt: 56) Diyor ayeti-i Kerimin mealinde.

Bu arada cinlerin ilk atasının CANN isminde bir varlık olduğunu yine Kuran dan öğreniyoruz. ’CANN IDA YALIN BİR ATEŞTEN YARATTI’ (Rahman suresi ayet: 15)

Yine Kuran’ın bir çok Ayetinde Cinlerin; Ateş halinde bulunan dünyanın içine, merkezine kadar inmek, göklerde ışık hızında gezinmek ve benzeri işler yapabilmek için zorlanmadıkları anlatılıyor. Ama Dünya ve çevresinden ayrılamadıklarını da Kurandan öğreniyoruz.

Allah’ın cinleri yarattığını hepimiz biliyoruz.Bizlerin onlardan üstün olduğumuzu da biliyoruz.

Genelde insanları bilinç altına girerek etkilerler. Cinlerin daha önceki bölümlerde de bahsettiğimiz gibi mantıkları yoktur. Değerlendirme yapamazlar. Sadece verilen görevleri yaparlar. İnsanlar gibi üstün duygu hisleri yoktur.Akıllarını tam olarak kullanamazlar. En iyi özellikleri çok hızlı hareket etme kabiliyetleri ve istedikleri insan ve nesnenin şekline girebilmeleridir.

Onlarda insanlar gibi ,yemek yerler, içerler, sarhoşu, uyuşturucu bağımlılıkları olanları, spor yapanları vardır. Nasıl insanlar yaşıyorsa, onlarında aynı şekilde yaşamlarını sürdürmeleri mümkündür.

Onlar da dünyadadırlar. Bizim bu dünyayı kullandığımız gibi onlar da bu dünyayı kullanırlar. Genelde düşünce yapıları ve inanışlarına göre yaşamları vardır. Gruplar halinde yaşarlar, kabileleri vardır. Kimi zaman onlarla bilmeden iç içe yaşarız, eski zamandan günümüze gelen bir çok tabir, bunlarla iç içe yaşamamızdan kaynaklanmaktadır.

Mesela ; karanlıkta yada yağmurlu bir havada destursuz yere basmamak, gece tırnak kesmemek, ıslık çalmamak, gibi.

Onlarında değişik yapıda olanları vardır. Kimileri evlerin banyolarında, samanlıklarda, helalarda, pisliğin içinde yaşayanlarla, odalarda, salonda, temiz yerlerde yaşayanlar da vardır.

Kabileleri 1 kabile 2 kabile 3 kabile diye sıralamak mümkündür.

Kendilerine ait şehirleri vardır. Köyleri vardır. Kısacası yaşantıları insanlarla benzerlik arz eder.

İyileri korkutmamak için insanlara pek fazla gözükmezler. Kötüleri de bir büyü sonucu yada onlara zarar verecek bir harekette korkutmak için size gözükebilirler. Bir yerlerden ses gelmesi, gece yatarken kapı çalması, ışıkların yanıp sönmesi, çeşmeden su akma sesinin gelmesi gibi buna benzer tepkiler gösterebilirler.

Sonuç olarak insanları öldürmek gibi bir hareket içinde olamazlar. Allah onlara bu izni vermemiştir.

Cinlerin daha üst kademelerine hüddam, ifrit gibi değişik isimlerde rütbeleri vardır. Bir bina yüksekliğinde daha büyüğü, kanatlısı,çift başlısı, yılan kafalısı gibi değişik şekillerde görmek mümkündür.

İnsanlara zarar vermeleri bir büyü sonucunda olur demiştik. O zaman bu durumda gösterecekleri etki yapılan büyünün durumuna bağlıdır. Müslüman bir cin, insana zarar vermez. Hayır işlerinde kullanılırlar, görev alırlar, zararsızlardır. Kendilerine zarar verildiğinde, rüyalarda neden zarar verildiğine dair hatırlatmalar yaparlar vede sizi korkutmadan olayı anlatmaya çalışırlar. Eğer anlamadığınız taktirde, en son yol olarak korkutarak anlatmaya başlarlar. Nedeni de, burada sizlerin ihmalciliğinizden kaynaklanmaktadır. Zamanında yapılan uyarıları dikkate almayıp yaparız gibi niyetlerde bulunmanızdan dolayıdır.

Evet bu bedensiz varlıklar gerçekte vardır. Onlarla bizim aramızda bir enerji yoğunluğu farklılığı vardır, bu yüzden onları göremeyiz fakat onlar bizleri görebilirler. Hareket kabiliyetleri çok fazladır, istedikleri şekilde bazı insanlara gözükebilirler ;onlar da bizim gibi inaçları olan (Müslüman, Hıristiyan, şeytana ve ateşe tapan vs. )kabileler guruplar şeklinde yaşarlar. Yerler, içerler, ibadet ederler. İnançsızları, alkolikleri, cinsel sapıklıkları olanlar vardır; düşünün ki insanın emrinde olan her şeyden onlarda nasibini almaktadır. İnsan olarak onlardan farkımız üstünlüğümüz irademizdir, mantığımızdır:burası çok önemli dikkat edilmesi lazım iradeye. Genelde insanları bilinç altına girerek etkilerler.

Kötü cinler ağaç altlarını, çöp kutularını, pisliğin olduğu yerleri, eğlence mekanlarını çok severler. Eskilerin dediği gibi destursuz geçmeyin, gece tırnak kesmeyin gibi bazı kelimeleri mutlaka duymuşunuzdur, bunlar birer anlama işaret eder genelde karanlık yerlerde gezerken yere tükürmemeye ve de elinizdeki çöpü yerlere atmamanızda fayda vardır.

Cinlerde kabileler vardır 3 kabile ye mensup 7 kabileye mensup diye her kabile bir farklı görevi vardır en kötüleri ise şeytana tapanlardır amaçları devamlı suretle kötülük

Bazı insanlara musallat olurlar onların başka karşı bir cinsle evlenmelerine izin vermezler kendileriyle cinsel ilişkiye zorlarlar zarar vermek isterlerse verebilirler fakat bunların şartları vardır .

Bazı zamanlar insanların rüya aleminde korkuturlar karabasanı buna bir örnek vermemiz mümkündür.ekil olarak en tehlikeli bazı insanlarında gördüğü yedi cücelere benziyen şekilde olanlar genelde uçan cinsi olup evlerde perde kenarlarında gözükürler ,hayvan şeklinde yılan olarak gözükenlerde tehlikeli olanlara örnek verebiliriz.

Özetle Cinlerin kalbi, gözü, kulağı, aklı, zekası, vardır. Kendilerinden gayrıya gizliler, ama birlikte yaşıyorlar. Nefisleri vardır, İsimleri vardır, beslenirler ve çok uzun yaşa salarda onlarda ölüyorlar diyebiliriz.

Cinlerin yaradılışı insanlardan öncedir. Bildiğimiz Şeytan lanetlenmeden önce cinlerin ileri gelenlerinden biriydi. Allah-ı Teala'nın emrine karşı gelen Şeytan sonsuza dek lanetlendi.

Şimdi diyeceksiniz ki madem bir başka boyut söz konusu cinler insanlara nasıl zarar verebiliyorlar? Evet haklısınız. Ancak bazı durumlarda bu boyutların kapısı açılıyor.

Aşırı korkuyla
Aşırı sevinçle
Cin ve Ruh daveti yapmakla
Mistizmi yanlış kullanmakla
Başkalarının size büyü yapmalarıyla

Bu ve bunun gibi durumlarda cinler yaşantımızı alt üst edebiliyorlar. Cinlerin verdiği zararlardan kurtulmak ve korunmak elbette mümkündür. Ancak yinede bilinçsiz yapılan korunma yarar yerine zarar verebilir.

Halk dilinde sara denilen hastalık, uyur gezerlik, zamanlı zamansız bayılmalar, Uykuda kabus görmek, sıçramak ve konuşmak, Yel de denilen vücutta gezen ağrılar, Sebepsiz asabiyet, hırçınlık, Ve daha birçok rahatsızlıklar, Tıp'bın çaresiz kaldığı bütün hastalıklar cinlerin eseridir.

Nazar

Nazar
Nazar Nedir?

Nazar Arapça bir kelime olup dilimize yerleşmiştir. Türkçe manası Kötü Göz demektir. Nazar bilimsel olarak ta kanıtlanmış; İnsan bünyesinden yayılan zararlı ışınların beyin gücüyle beraber belli bir yere odaklanması sonucu, canlı veya cansız nesneleri olumsuz yönde etkilediği klinik deneylerle konunun uzmanları tarafından açıklanmıştır.

Fala inanma falsız da kalma. Nerden çıktı bu fal?

Fala inanma falsız da kalma. Nerden çıktı bu fal?


Bu resim küçültülmüştür. Orijinal boyutlarda (840x613) görüntülemek buraya için tıklayın.
Fal Nedir?

Fala inanmayın ama falsızda kalmayın..! Bu sözü duymayanınızın olduğunu sanmıyorum. Peki hiç düşündünüz mü nasıl oluyor da oluyor..?

Herkes yaşamındaki bazı dönemleri merak eder. O dönemler özel dönemlerdir. Acaba o dönemlerde neler olacaktır? Gelecek öğrenile bilinir mi? Buna imkan var mı?

Fallar çok çeşitlidir. Dünyada kullanılan yada bilinen fal sayısı binden fazladır desek abartmış olmayız.

Her Şeye rağmen gelecek yinede belli ortamlar ve metotlar içinde görülebilir.

Falların hepsinde amaç hep aynıdır. Geleceğin görülmesine çalışılır. Bunların bazıları üst düzeyde bilgi gerektiren mistik veya akült yöntemlerdir. Daha da ötesi doğuştan gelen bazı algılama yöntemleridir. Benim burada sizlere açıklayacağım fallar bunların dışında; Mistizm gerektirmeyen yöntemler olacaktır.

İnsanoğlu varoluşundan bu yana gelecek hakkında çeşitli öngörülerde bulunmak ve önceden öğrenmek dürtüsünü yenememiştir. Bu güçlü dürtü ile birlikte geleceği tahmin yöntem ve araçlarını içeren fallar (kehanet sanatları) ve bu falların uygulanmasından elde edilen kehanet doğmuştur. Günümüzde falların çağa ayak uydurması sağlanarak, birer kehanet aracı olmaktan çok kişinin kendisini, içinde bulunduğu durumu, ve bilinçaltının mesajlarını elde etme yolunda kullanılır hale getirilmişlerdir.

Kehanet, akılsal ve sezgisel olmak üzere başlıca iki bölüme ayrılabilir. Akılsal kehanet yöntemleri arasında Astroloji (bir fal değildir), Tarot (kartomansi), I-Ching, El Falı (şiromansi), Numeroloji, Kahve Falı, Domino Falı, Zar Falı, yazıyı inceleme (grafoloji) ya da yüz hatlarını inceleme (fizyonomansi) olarak sayılabilir.

Sezgisel olanlar asıl kehanetleri teşkil ederler. Bunlar duygu olarak, fikir ve zihni aniden aydınlatan önceden biliş (prekognisyon) şeklinde ifade edilmektedir. Bu bir medyumluk türüdür ve burada herhangi bir biçimde aklı kullanma ve mantık yürütme söz konusu değildir. Bu gibi kehanetlerden bazıları akla ters düştüğü için zihin tarafından reddedilse bile yine de gerçekleşmektedir.

Gizemli Medeniyetler

Gizemli Medeniyetler

Gizemli Medeniyetler Ana Sayfası

MÖ 8000´lerde yani Fırat Irmağı´nın kuzebatısında tarımın henüz başladığı çağda, dünyada 8 milyon insan yaşıyordu. Bugün bu kadar insan tek 1 kentte yalnızca New York´da yaşamakta.

Eski Mısırlılar, bütün insanın ölümden sonraki Son Yargılanma´sı sırasında, 42 şeytanın bulunduğuna inanırlardı. Bu 42 şeytan, aslında Mısır´ın 42 bölgesini simgeliyordu ve inanca göre şeytanlar ölünün ruhuna Mısır´ın 42 bölgesi hakkında sualler sormakla görevliydiler, doğru cevapların verilmemesi halinde ruh şeytanların eline verilirdi. İlginç fakat hakikat, bu yüzden bütün Mısırlı yaşarken memleketini iyi öğrenmek zorundaydı. İyi 1 öğretme yöntemi değil mi?

Bilinen bütün tarih içinde Hz.İsa döneminde yaşanan tarihi hadiseler hakkında yazılan ilk belge, 1 ingiliz eğtimcisi olan Bede tarafından, MS 700 yılında yani İsa´dan 700 sene sonraları yazıldı.

Orta Amerika´da Mayalar tarafından yazılmış, ağaç kabuğundan yapılmış 3 kodeks yani papirüs belge, Mısır hiyeroglifleriyle yazılıdır. Dünya o vakit da ufak değildi herhalde...

Doğum kontrolu birlikte alakadar en eski belge, MÖ 1850´den kalan 1 Mısır papirüsudur. Kadın vajinasına bal, soda, timsah pisliği ve 1 çeşit zamk koymalıydı. Arkeologlar bu karışımı denediler, işe yarıyordu fakat ortada 1 erkek olmadığı takdirde...

Venüs gezegeni sabah ve akşam saatlerinde görülür. Mayalar bu gezegenin doğuş ve batışını yalnızca 14 dakika farkla doğru hesaplamışlardı.

Eski Akdeniz uygarlıklarında, sabun bilinmiyordu yıkanmak sebebiyle zeytinyağı kullanılırdı.

1946 yılında, 6.Yüzyıl´da Sina Dağı´nda kurulmuş olan St. Catherine adlı Ortodoks manastırını ziyaret ettiğinde, rahiplerin hiçbirisinin II.Dünya Savaşı´n dan habersiz olduklarını, I.Dünya Savaşı´nı ise epey azının bildiğini öğrendi.

1700´lerin ikinci yarısında Avrupa´nın en muhteşem sarayı olan Versailles´ı müsrif kral XIV.Louis yaptırmıştı, inanmayacaksınız fakat bütün 2000 odalı sarayda 1 adet, evet yalnızca 1 tane tuvalet vardı ve o da kraliyet ailesine aitti.

1890´da Etiopya Kralı II.Menelek yepyeni keşfedilen elektrikli sandalyeyi duydu ve idamlarda kullanmak sebebiyle ABD´den 1 adet getirtti. fakat Etiopya´da elektrik bulunmuyordu, 3 şirketle anlaşarak elektrik üretme çalışmalarını başlattı fakat bütün nedense başarılı olunamadı ve elektrikli sandalye kullanılamadı. ama Kral sandalyeyi sevmişti, taht salonuna koydurarak uzun 1 vakit boyunca üzerinde oturdu.

Alıntıdır..


Öteki Dünyadan Sesler !

Öteki Dünyadan Sesler !

THOMAS EDİSON yaşadığı yüzyılın en önemli bilginidir. Amerika'ya ilk elektrik ışığını getirmesi, ününe iyice ün kattı. 73 yaşındaki mucit, üzerinde çalıştığı son aletin ölülerle konuşmak için çok önemli olduğunu bir radyo kanalında açıklayınca yer yerinden oynadı.

EDİSON'un açıklaması şöyleydi: "Eğer kişiliğimiz ölümden sonra da yaşayabiliyorsa, dünyada kazandığımız bilgiyi, anıyı ve zekayı saklaması mümkün ve mantıklıdır. Bu nedenle ölüm dediğimiz olaydan sonra da kişiliğimiz devam ediyorsa dünyada bıraktıklarımızla ilişkiye geçmek isteyecektir. Bu kişiliğin maddeyi de etkileyeceği düşüncesindeyim; bu mantık doğruysa yeterince duyarlı bir alet yaparsam bu ilişkiyi kaydedebilirim.

TEYBE KONUŞAN ÖLÜLER

THOMAS EDİSON'un ölümünde sonra yaşanan bir tesadüf, büyük bilim adamının son çalıştığı aleti ve sözlerini ispat eder nitelikteydi. Ünlü İsveçli ressam, müzisyen ve flim yapımcısı FRİEDRİCH JÜRGENSON, ıssız bir yerde kuşların sesini teybine almıştı; evine dönüp çalışmalarını dinlemek için teybini çalıştırdığında kuş seslerinin yanında zayıf insan sesleri de geliyordu; bu sesler Norveç ve İsveççe konuşarak aralarında kuşları tartışıyorlardı.

Olayı tesadüf olarak kabul eden JÜRGENSON, bir radyo dalgasının karıştığını düşündü ve tekrar bir deneme yapmaya karar verdi. Bu kez daha değişik sesler duydu; bu sesler ona sesleniyor, kendilerinin ölmüş akraba ve arkadaşları olduklarını söylüyorlardı. Uzun çalışmalar ve deneyimlerden sonra 1968'de (KAİNATTAN SESLER) adlı kitabını yazdı. Bu kitap, bütün dünyada büyük yankılar yarattı; Alman hükümeti FREİBUR Üniversitesi parapsikoloji başkanının bulunduğu bir ekibe harcamalarının hükümet tarafından karşılanacağını söyleyerek profesör ve bilim adamlarının konuyla ilgili araştırmalar yapmasını istedi.

Alınan sonuçlarda bilim adamlarının raporlarında şunlar yazılıydı: Fabrikadan yeni çıkmış kasetle sessiz ortamlarda kayıt yapılıyor; kaset dinlendiğinde tanımlanan kelimelerle konuşan insan sesleri duyuluyor; bu seslerin kökeni çağdaş bilimce açıklanamıyor ve bu seslere "hiçbir yerden gelen sesler" adı veriliyor. Alman profesör HANS BENDER, bu raporun sonuna şunu ekleyerek deneyleri hükümet yetkililerine teslim ediyor: "Bu olay insanlık için nükleer fizikten bile önemlidir."

NASA DA HABERDAR

Olay Nasa'nın da ilgisini çekiyor. CAPE KENNEDY'den iki mühendis, görevlendirilmiş bilim adamlarını ziyarete geliyor; ekibin çalışmalarını, aletlerini ve yapılan deneylerini inceleyen ziyaretçiler, sorular sorduktan ve akıl da verdikten sonra hiçbir açıklama yapmayarak Amerika'ya geri dönüyorlar.

Görevli ekip şöyle düşündü: NASA'dakilerin konuyla ilgili bilgileri vardı, kim bilir onlar o etkin kayıt aletleriyle ne sesler alıyorlardı. Nereden köken alırsa alsınlar, profesör ve bilim adamlarından kurulu bu ekibin kainattan aldıkları sesler parapsikoloji alanında adeta çığır açtı.

İnsan gibi dişleri var

İnsan gibi dişleri var

Photoshop gibi görünebilir ama bu gerçek... Denizin 2 bin metre derinliklerinde yaşıyor. Sadece bir tanesi yakalanıp incelenebildi. Atlantik Okyanusu'nun en güney bölgelerinde deniz yaşamını araştıran Alman araştırma gemisi R/V Walter Herwig'deki bilim adamları onunla ilk karşılaştıklarında hayretlerini gizleyemedi.
O sefer sırasında tek bir tanesini yakalayabildiler ve incelediler. En büyük şaşkınlığı, insan gibi dişleri olduğu anlaşılınca yaşandı. Cinsiyeti ise belirlenemedi.
"Promachoteuthis sulcus" olarak geçen bu farklı ahtapot, türünün diğer üyelerinden morfolojik bakımdan oldukça farklı. Ahtapotun kolları, boyutlarına göre daha kalın, vantüzleri daha büyük, ve alışılmışın çok dışında "dişleri" var.
Bilim adamları, şimdi "Promachoteuthis sulcus"u daha yakından gözlemek için, bu garip ahtapotun yaşam alanı olan Atlantik'in güney bölgesinde, Güney Afrika'ya 2800 kilometre, Güney Amerika'nın en güney noktasına ise 3300 kilometre mesafedeki Tristan da Cunha adlı bir grup volkanik adanın açıklarında üs kurdu.




Renkler ve şirketler

Renkler ve şirketler
Kansas Üniversitesi sanat müzesinde bir araştırma için halının altını elektronik bir sistemle donatmışlar, duvar rengini beyaz ve kahverengi olarak değişebilir yapmışlar. Arka fon beyaz kullanıldığında, insanlar müzede yavaş hareket etmiş, daha uzun süre kalıp, daha fazla alanda dolaşmışlar. Arka fon kahverengiye döndüğünde ise, insanlar müzede çok daha hızlı hareket edip, daha az alan dolaşmış ve müzeyi daha kısa sürede fark etmişler. O yüzden dünyadaki fast food lokantalarının hepsinin sandalyeleri ve masaları kahverengi, duvar boyaları ise kahverengi-şampanya-pembe karışımıdır. Hiç bir fast foodcunun duvarını beyaz göremezsiniz. Renklerin insanlar üzerindeki yadsınamaz etkisini fark eden batili şirketler bunu iş yaşamında sıklıkla kullanmaktadırlar. Büronuzda kahverengi mobilyalar kullanmayın ! Erol Aksoy'un bildiğinden midir bilinmez, kahverengiyi hiç sevmediği, Coşkun Ulusoy'un çalışanlarına kahverengi takım elbise giydirmediği söylenir. Kahverengi ayni zamanda teklifsiz, rahat bir renk olarak kabul edilir.Iş görüşmelerinde, profesyonel toplantılarda sakin kahverengi giymeyin.


Kırmızı, iştah acar. O yüzden dünyadaki gıda firmalarının hepsinin logosunun kırmızı olduğunu hayretle fark edeceksiniz; Cola Cola, Pizza Hut, Mc Donald's, Ülker, Burger King,Nescafe... Kırmızı tansiyonu yükseltir ve kan akışını hızlandırır. Zamanı unutun ! İştahınız açılsın daha çok için ! Uykusuz kalın !


Yeşil, güven verir. O yüzden bankaların logolarında en çok tercih ettikleri iki renkten biridir. Yatak odası için de rahatlatıcı bir renktir. Yaratıcılığı körükler. Batıda büyük otellerin mutfaklarında duvar renginin, aşçıların yaratıcılığını arttırmak için yeşile boyandığını duymuştum. Hastaneler de logo ve iç dizaynlarında yeşili tercih eder. Çünkü rahatlatıcı ve sakinleştiricidir. Tabiatı en çok hatırlatan renktir. Yeşil alanlarda insanların daha az mide ağrısı çektikleri tespit edilmiş. Sakız paketlerinde ve sebze satılan yerlerde de yeşil en tercih edilen renktir.


Siyah, gücü ve tutkuyu tercih eder. Hırsın da bir ifadesidir. Bizde ve batıda siyah, matemi simgelerken Japonya'da mutluğun simgesidir. Fonda kullanıldığında karamsarlığı çağrıştırır. Işığı yok eder. Konsantrasyonu en çok getiren renktir. Einstein, konsantre olabilmek için perdeleri siyah, gün isigi olmayan bir odaya girer ve öyle düşünürmüş.


Freud, maviyi sakin diye niteler. Faber Birren ise tansiyonu düşürdüğünü söyler. Araplar ise mavi taşların kanın akışını yavaşlattığına inanırlar. Nazar boncuğu o yüzden mavi taşlıdır. Sakinleştirici bir renktir, batıda bu etkisi yüzünden intiharları azaltmak için köprü korkuluklarını maviye boyarlar. Amerika'da bir ilkokulun duvarlarını beyaz ve portakal renginden maviye çevirmişler, çocukların yaramazlıklarının azaldığını tespit etmişler. Mavi ve özellikle lacivert kozmik bir renk olarak kabul edilir; sonsuzluğu, otoriteyi ve verimliliği çağrıştırır. O yüzden dünyadaki firmaların yarısından fazlası logolarında maviyi kullanırlar. Hilton amblemini laciverde çevirirken, insanların kafasında daha büyük kuruluş imajı oluşturacağını biliyor.
Ayni şekilde Bill Clinton, Büyük Jüriye ifade vermesinden önce mavi kravat takarak daha altın-bronz karışımı bir sekil ve rengi kullandığı görürsünüz.Daha çok altını ve parayı çağrıştırır çünkü.


Mor, nevrotik duyguları açığa çıkardığı, insanları bilinç altında korkuttuğu tespit edilen bir renk.


Pembe giyenlere, hizmetlerinden dolayı ödeme yaparken kendimizi daha rahat hissettiğimizi tespit etmişler. Ingiltere'de Boots ve Marks and Spencer mağazalarında tüm tezgahtarların pembe gömlek giydiğini gördüm.


Sari, geçiciliğin ve dikkati çekiciliğin ifadesidir. O yüzden tüm dünyada taksiler saridir. Dikkat çeksin ve geçici olduğu bilinsin diye. Araba kiralama firmaları logolarında hep sariyi kullanırlar. "Ürün geçici, lütfen geri getirin" demek istiyorlar. O yüzden dünyada hiçbir banka ambleminde bildiğimiz sariyi kullanmaz. (Portakal ve bronz ya da bakir kimi zaman yer alabilir. ) Paranın geçici değil, kalıcı olmasını isterler. Benim bugüne kadar sariyi logosunda baskın bir renk olarak kullandığını gördüğüm tek banka bizim devlet bankası Vakıfbank'dır.


Beyaz, istikrarı, devamlılığı ve temizliği simgeler. Bu yüzden eğer üzerinde fazla şaibeler olan bir politikacıysanız, beyaz ağırlıklı kıyafetleri seçmelisiniz. Beyaz elbiseler sizin temiz olduğunuz imajını verir İşte renklerin dünyası ve şirketlerin bunu nasıl kullandıkları ve bizle nasıl oynadıkları...

Kambur Balinalar

Kambur Balinalar



Kambur balinaların akrobatik hareketleri ve derinlikleri dolduran ünlü şarkıları, sualtındaki gizemlerini açıklamaya yetecek mi?

Dünyadaki en büyük hayvanların yok olma tehlikesi altında olduğu günleri hatırlıyor musunuz? 1960'lar ve 70'lerde ticari avlanma yüzünden büyük balina türlerinin birçoğu öylesine azalmıştı ki, gezegenimiz neredeyse bu olağanüstü canlılardan tamamen yoksun kalacaktı.

Ama öyle olmadı. Bugün Hawaii'nin Maui ve Lana'i adaları arasındaki 'Au'au Kanalı'na kışın giderseniz, okyanusun dev kabartılarla dolu olduğunu görürsünüz. Ağırlığı 40 tonu bulan kambur balinalar, dört bir yanda yüzeye yükselip su püskürtür, sarmal dönüşler yapar, yüzgeçleri ya da kuyruk kanatlarıyla suyu döverler. Sıçradıklarında kuyrukları neredeyse tamamen sudan çıkar, çeneleri göğe doğru 12 metre yükselir; sonra da kilometrelerce uzaktan duyulan müthiş bir gümbürtüyle suya düşerler.

Dünya genelinde sayıları birkaç bine düşen kambur balinalar, 1960'larda avlanmalarının yasaklanmasından sonra yeniden çoğalmaya başladı. Yakında tamamlanması beklenen ve bugüne dek yapılmış en yoğun ve en geniş kapsamlı kambur balina araştırması olan SPLASH adlı üç yıllık sayım, sadece Büyük Okyanus'un kuzeyindeki nüfusun dahi 10.000'i aştığını, belki de 25.000'i bulduğunu ortaya çıkarabilir.

Bu balinaların en az yarısı, hatta tüm nüfusun üçte ikisine kadar olan bölümü, kasım sonlarından mayısa kadar Hawaii çevresinde, 3550 kilometrekarelik Hawaii Adaları Kambur Balina Ulusal Koruma Alanı'nın pek çok yerinde, özellikle de 'Au'au Kanalı'nda toplanıyor. Güneşin altında sıçrayan her kambur balina, gözlem teknelerinden alkış alırken, pek çoğu sualtında yüzüyor.

Balinalar genellikle, nefes almak için okyanusun pırıltılı sularını yararak yüzeye çıktıkları sırada, kısa süreliğine görülebiliyor. Su yüzeyinde diğer birçok balina türünden daha aktif olan kambur balinalar dahi, yaşamlarının yaklaşık yüzde 90'ını sualtında geçiriyor. Peki, orada ne yapıyorlar? Uzak, çetin denizler boyunca, araştırmacıların izleyemeyeceği kadar geniş alanlarda dolaşıyorlar –balina davranışlarının hâlâ gizemini korumasına şaşmamalı. Ancak araştırmacılar, 'Au'au Kanalı'nın ılık sularında balinaların yaşamlarının çok önemli bir parçasına ait yeni ipuçları topluyor: kur yapma ve doğum.

Bu yazıda kullanılan tüm materyal, ABD Deniz ve Balıkçılık Dairesi'nin 753-1599 sayılı izni çerçevesinde elde edilmiştir.

100 yaşını geçen Japon sayısı 40 bini buldu

100 yaşını geçen Japon sayısı 40 bini buldu

Yapılan bir araştırmaya göre Japonya’da 100 yaşını geçenlerin sayısı 40 bin 399’a ulaştı.

Japonya’da yüz yaşını geçenlerin sayısı 40 bin 399’a ulaştı. Yapılan araştırmanın sonuçları, yüz yaşın üzerindeki nüfusun geçen yıla oranla 4 bin kişi arttığını ortaya koydu.

Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada da, yüz yaşını geçenlerin 35 bin kadarının kadın olduğu ifade edildi. Japonya’nın en yaşlı kadını 114 yaşında ve güneydeki Okinawa adasında yaşıyor. Ülkenin en yaşlı erkeği de 112 yaşında ve Kyoto’da oturuyor. Ülkenin nüfusu yaşlanırken, halen 1,37 olan kadın başına doğurganlık oranının nüfusun gençleşmesi için 2,07’e çıkarılması gerektiğine işaret ediliyor. Aksi halde 127 milyonluk ülke nüfusunun 2050’de 100 milyona düşmesi bekleniyor.

Nedenini bilmediğimiz pek çok konu hala açıklanmayı bekliyor?

Nedenini bilmediğimiz pek çok konu hala açıklanmayı bekliyor?

Nedenini bilmediğimiz pek çok konu hala açıklanmayı bekliyor. İşte gözaltı torbalarının nasıl oluştuğundan üzülünce ya da kalbimiz kırılınca neden göğsümüzde ağrı hissettiğimize kadar bazı ilginç bilgiler.

BBC Focus dergisinde yayınlanan habere göre, nedenini ya da nasıl olduğunu bilmediğimiz bir sürü ilginç konu bulunuyor. İşte bunlardan bazıları:
Yatmadan önce fişleri prizden çekmeli miyiz?
Yıllar önce, televizyon gibi elektrikli cihazların fişte takılı kalırsa patlayacağı kaygısı vardı. Böyle korkular, muhtemelen aşırı ısınan transformatörler hakkında abartılan hikayelerden kaynaklanıyordu. Günümüzde ise, kaygılar israf edilen enerji üzerinedir. Standby'da kalan cihaz, yaklaşık 5 watt elektrik tüketiyor. Evinizdeki tüm cihazları hesaplarsanız, kolayca 50 watt'lık enerji israfı yapabilirsiniz. Bu da bütün gece bir lambanızı açık bırakmakla eşit oranda elektrik israfıdır.
Gözaltı torbaları niçin oluşuyor?
Gözümüzün altındaki deri çok ince ve genellikle vücutta sıvı tutulmasına neden olan herhangi bir şey, cilt yüzeyinin altındaki kan damarlarını şişirir ve bunu koyu lekeler gibi gösterir. Bu hamilelik ya da fazla tuz tüketilmesi gibi tıbbi bir nedenden dolayı oluşabilir. Uykusuzluk da gözünüzün altında torbalar oluşmasına yol açar. Çünkü vücudunuz siz uyanıkken daha fazla kortizol hormonu üretir ve kortizol da sıvı tutulmasını artırır.
Gözlerinizin altındaki torbalar, yaşlandıkça gözlerin altında yağ bezleri depolanacağından daha da kötüleşebilir. Aynı zamanda, cildiniz elastin ve kolajen proteinlerinden birazını kaybeder. Bu nedenle, torbaların yerçekimi etkisine karşı direnme gücü azalır.
Haftada en çok kaç ton balığı yemeliyiz?
Ton balığının sağlık riski, endüstriyel kimyasal toksik olan 'polychlorinated biphenyls' ve civadan kaynaklanıyor. Bunların ikisi de deniz ürünlerinde ve denize ait çökeltilerde mevcut olup, balık dokularında daha yoğun olarak bulunuyor. Ton balığı, köpek balığı ve kılıçbalığındakinin üçte biri oranında toksin içeriyor. Fakat, Amerikalı Gıda Sağlığı yetkilileri erkekler için haftada 4, kadınlar için ise 2 defadan fazla ton balığı tüketilmemesini öneriyor.
Üzülünce ya da kalbimiz kırılınca neden göğsümüzde ağrı hissederiz?
Mahrumiyet ıstırabı ya da ayrılma, hormonları son derece etkiliyor ve bu değişiklikler terleme, titreme, kas gerilmesine ve mide ağrısına yol açar. Bazı hormonlar, özellikle adrenalin kalp ağrısı üretmesi için doğrudan kalbi etkiliyor. En ciddi vakalar kalp krizine benziyor ve kalp kası zayıf düşüyor. Buna strese bağlı kardiyomiyopati ya da kırık kalp sendromu deniyor.
Güneş aniden yok olduğunda, bu farkı ne zaman hissederiz?
Güneş'ten 150 milyon km uzaklıktaki yörüngeyi takip ediyoruz. Güneş ışığı saniyede 300 bin km hızla dünyamıza ulaşıyor. Bu nedenle eğer güneş yok olursa yaklaşık 8 dakika 20 saniye boyunca bunun farkına varamayız. Bu sürenin ardından dünya yörüngesinden ayrılmaya başlayacak. Sonra güneş ışığında yaşayan herkes karanlığa mahkum olacak, gece tarafındaki insanlar Güneş tarafından yansıyan ışıkla parlayan Ay'ın yok oluşuna şahitlik edecekler.

Lock Ness' i uydu buldu

Lock Ness' i uydu buldu
Google Earth İskoçya'da Loch Ness gölünde yaşadığı iddia edilen efsanevi Loch Ness canavarının uydu görüntüsünü yayınladı

İskoçya'da yıllardır süre gelen Loch Ness Gölü'nde yaşadığı iddia edilen efsanevi canavar Google Earth'te görüldü! Bu uydu görüntüsü, bir güvenlik görevlisi tarafından tarafından fark edildi. Dikdörtgen şeklinde ince kenarları olan bu simge ülke genelinde tartışma yarattı.

Güvenlik görevlisi Jason Cooke, gördüklerine inanamadığını, bu şeklin tamamen Loch Ness Gölü canavarı tanımlamalarına uyduğunu açıkladı. Loch Ness Gölü canavarı suda yüzerek yaşayan varlığı geniş kitlelerce inanılan bir canavar. Adrian Shine, Loch Ness projesi araştırmacısı, bu yeni şeklin çok ilginç olduğunu ve kesinlikle incelenmeye değer olduğunu söyledi.

Sivrisinekler neden bazılarını ısırır?

Sivrisinekler neden bazılarını ısırır?




Bir bahçede oturup keyif yapacaksınız. Ama ah o sivrisinekler yok mu? Arkadaşınızı ısırmaz da neden sizi ısırır merak edersiniz hep değil mi? İşte cevabı..



Bilim adamları, kimi insanların sivrisineklerce neden daha az ısırıldığını buldular: ''Bu insanların tatlı ter kokuları.''

Bilim adamları, kimilerinin sivrisineklerce ''tercih edilmesinin'', kimilerininse ''tercih edilmemesinin'' ardında yatan nedenin, vücut kokularındaki farkta yattığını, sivrisineklere dirençli olanların terlerindeki şekerimsi koku bileşiminin daha yüksek düzeyde olduğunu keşfettiler.

''Ketonlar'' olarak bilinen bu bileşimlerin sivrisinekleri savdığını belirleyen bilim adamları, vücudunda bu maddenin çok olduğu insanların sivrisinek ısırıklarına daha az maruz kaldıklarını söylediler.




FARKLI KİMYASALLARI AYIRTEDİYORLAR

Rothamsted araştırma kuruluşundan Dr. James Logan, sivrisineklerin insanları belirlemelerine yardım eden, farklı kimyasalları ve işaretleri ayırtetme yeteneğine sahip olduklarını bildirdi.

Logan, bir kişide bu ketonların yüksek yoğunlukta bulunmasının, sivrisineklerin, hedeflerindekinin insana benzemediğini düşünmelerine yol açtığını ve böylece bu kişileri sivrisinekler için daha az çekici kıldığını kaydetti.

İskoçya Aberdeen Üniversitesi'nden meslektaşlarıyla birlikte çalışan Logan, sivrisineklere dirençli gönüllü deneklerin vücut kokularıyla sinekleri çeken insanların kokularını karşılaştırdı.

Sivrisinekleri kovmada etkili 5 tür keton belirleyen Logan ve arkadaşları, bu maddeleri normalde sivrisineklere çekici gelen denekler üzerine sıktılar ve sivrisineklerin bu kişilere artık yaklaşmadıklarını gördüler.



MÜJDE! SİVRİSİNEK KOVUCULAR GELİYOR

Bilim adamları şimdi, bu bulgunun ışığında yeni bir sivrisinek kovucu geliştirmek için kolları sıvadılar.

Yeryüzünde 3 bin 500'den fazla sivrisinek türü bulunuyor ancak bunlardan çok azı insan bedeninden besleniyor. Sivrisinekler nektardan beslenseler de dişiler, yumurta geliştirmeye yarayan protein ve enerji sağlayan kandan da yararlanıyor.

Bilimadamları bunu da yaptı

Bilimadamları bunu da yaptı

ABD'deki Hartford Üniversitesi'nden felsefe profesörü Dan Lloyd, MR görüntüleri ile müziği birleştiren bir bilgisayar programı tasarladı.

Manyetik rezonans cihazının (MR) yardımıyla beynin müziği "dinlendi."
Lloyd, bilgisayar oyunu oynarken, oyundaki manzarayı izlerken ve dinlenirken MR ile beyninin görüntülerini aldı.
Aynı zamanda etkin hale gelen bölgeleri belirleyen bilim adamı, bu bölgelerin her birine bir ton verdi. Sesin kuvveti bu bölgelerin faaliyet yoğunluğuyla bağlantılıydı.
Sonuç olarak, bilim adamının hareketlerinin değişmesiyle ilginç bir melodi ortaya çıktı.
Bununla da yetinmeyen Lloyd, aynı deneyi başka sağlıklı kişiler ve şizofreni hastaları üzerinde de yaptı. Şizofreni hastalarında müzikal değişimlerin daha belirgin olduğu görüldü.
Konuya ilişkin makale, Le Monde gazetesinin internet sitesinde yayımlandı. "Beynin melodisi" internetten dinlenebiliyor.

Aslında hepimiz mutantız

Aslında hepimiz mutantız

Çığır açan araştırmada her bir insanın genetik yapısında 100 ila 200 mutasyon (değişinim) meydana geldiği tespit edildi.

Bilimciler 70 yıllık çalışmada mutlu sona ulaştı ve her bir insanın DNA’sında en az 100 mutasyonun meydana geldiğini belirledi.
Elde edilen sonuçlar bir yandan evrim mekanizmalarının doğrulanması olarak algılanırken öte yandan genetik bozuklukların önlenebilmesi için yeni fırsatlar sunabilir.
Current Biology bülteninde yayımlanan araştırmada, her bir insanın geçirdiği mutasyonlar (değişinim) neticesinde pek çok hastalık veya metabolizma bozukluğunun doğabildiği, bazı durumlarda da kişinin çevreye daha dirençli olmasının sağlanabildiği belirtildi.
Mutasyon, kısaca canlının ebeveynlerinden devraldığı genetik bilginin pek çok neden yüzünden değişime uğraması ve bu değişimlerin kalıcı hale gelmesi olarak tanımlanıyor. DNA’larındaki genetik bilgileri değişen canlının metabolizması, DNA tarafından işlenen protein ve enzimlerde de farklılaşma olduğu için değişikliğe uğruyor. Bu değişinimler, bu kişilerden üreyen sonraki nesillere de kalıtımsal olarak aktarılıyor.
İngiltere’deki Wellcome Trust Sanger Institute bünyesinde yürütülen ve en gelişmiş gen tetkik teknolojilerinin kullanıldığı incelemelerde, uzak akraba olan iki Çinli’nin tüm gen haritası çıkarıldı. Bu haritaların ortak akrabalarınkiyle kıyaslanması ve tek tek listelenmesi sonucunda bu kişilerdeki genetik değişinimler bir bir tespit edildi. Sonuçta her bir insanda 100 ila 200 mutasyonun meydana geldiği belirlendi.
Sözkonusu değişinimlerin çoğu ağır bozukluklar yaratmasa da, bazıları kansere yatkınlık veya bedensel eksiklik gibi olumsuz sonuçlar doğuruyor. Ancak Prof. Joseph Nadeau’ya göre bazı genetik mutasyonlar, kişinin çevresine daha iyi uyum göstermesini de sağlıyor olabilir.